Portekiz – Lizbon

Ağustos 2017’deki İspanya gezimizin ardından Portekiz‘e geçmeye karar verdik. Tap Air Portugal havayolları ile Barselona‘dan Lizbon‘a uçtuk. Buradaki tatilimizi biraz daha deniz-güneş- kumsal konseptinde geçirmek istediğimiz için Lizbon merkezinde değil de, Estoril‘de kalmaya karar verdik. Estoril ve Cascais kasabaları, Lizbon’un yazlık beldeleri. İzmir’in Alaçatı ve Urla‘sı gibi düşünebilirsiniz. Hava limanından 30 dakikalık bir taxi yolculuğu ile Estroil’e vardık. Burada okyanusun kıyısında pek çok irili ufaklı otek ve pansiyon seçeneği var. Bizse, benim yine hızlı ama yanlış bir kararımla Hotel Estoril Eden‘de kaldık. Otelde zaman 1990’da durmuş ve öylece kalmış. Kahvaltısı hariç hiçbir şeyini beğenmediğimiz için yine Gökhan’ın diline düştüm. 😦

Portekiz için 4 gün ayırdık. Bunun tamamını Lizbon’da geçirip, Porto‘ya gitmediğimiz için biraz pişman olduk. Lizbon merkezinde her yer birbirine çok yakın olduğu için merkezi 1 günde bitirdik. Diğer günler ise şehir dışındaki yerleri gezdik.


Belém Kulesi

Belém Kulesi

Lizbon’un merkezinde yer alan bu kule şehrin simgesi niteliğinde. Tejo Nehri (Rio Tejo)‘nin kıyısında, fotoğrafları kadar heybetli olmayan, minik bir kule. Güzel olan yanı ise kulenin etrafında pek çok sokak sanatçısının gösterileri oluyor. Biz mesela, klasik müzik yapan bir gruba denk gelince, dakikalarca yanlarından ayrılamadık.

Kulenin önünde her daim turist kuyrukları olsa da kule içinin pek bir espirisi yok. Yalnızca üst kata çıkıp, manzaranın keyfini çıkarabilirsiniz. Ancak tüm Lizbon’da benzer, hatta daha güzel manzalar var. Bu yüzden kuyruk uzunsa, burada saatlerinizi harcamaya gerek yok.

Belém Pastanesi (Pastéis de Belém)

Belém Pastanesi

Belém Kulesi’ne yürüme mesafesinde olan, 1800 lü yıllardan kalma bu pastaneyi ziyaret etmeden olmaz. Pastanenin önündeki kuyruk sabah-akşam hiç bitmiyor. Pastane aslında oldukça küçük, kalabalık da eklenince boş masa bulup, oturmak neredeyse imkansız. En güzeli yerlilerin yaptığı gibi tatlınızı alıp, hemen yanındaki Starbucks’a oturmak. Pastanenin imza tatlısı Belém‘in tarifini gizli tutuyorlar ve nesiller boyu aile üyelerine aktarmışlar. Ama tatlının bende, wow efekti yarattığını da söyleyemem. Yumuşak mifföy hamurundan yapılmış bir çanağın içine muhallebi koyup, fırına vermişler.

Kâşifler Anıtı (Padrão dos Descobrimentos)

Kâşifler Anıtı

Belém Pastanesi’nden çıktığınızda Tejo Nehri’ne doğru yürüyerek Kâşifler Anıtı‘na ulaşabilirsiniz. Anıt, 20.yy sonlarında yapılan, Portekizli 30 önemli kâşifin tasvir edildiği modern bir heykel. Anıtı fotoğraflamanın en doğru yolu ise çok yaklaşmamaktan geçiyor. Figürler yukarıda kaldığı için anıtın dibinden doğru kare yakalamak pek mümkün değil.

25 Nisan Köprüsü (Ponte 25 de Abril)

Kâşifler Anıtı’nı geçtikten sonra Tejo Nehri kenarından yürüyerek 30 dakika da 25 Nisan Köprüsü‘ne ulaşabilirsiniz. Nehir kenarında yürüyüş keyifli oluyor. San Francisco’daki Golden Gate‘den esinlenerek yapılmış köprüye çıkmanın, bir numarası yok. Güzel olan, köprüyü uzaktan fotoğraflamak.

Alfama Bölgesi

Alfama sokakları


Şehrin en eski mahallelerinden olan Alfama‘ya, şehir merkezinden toplu taşıma ya da “tuk tuk” dedikleri treeporterlardan kiralayarak ulaşabilirsiniz. Burada eski evlerle dolu dar sokaklarda gezebilir, butik restorantlardan birinde enfes deniz mahsullerinin tadını çıkarabilirsiniz.




Barrio Alto

Tramvay ya da tuk tuk ile ulaşım sağlayabileceğiniz bu bölge Alfama’ya çok yakın. Biz bu bölgeyi gündüz saatlerinde ziyaret edebildik ve barların çoğu kapalıydı. Bölgenin esas keyfi akşam saatlerinde barlar açılınca çıkıyor. Farklı konseptlere sahip barlarda genellikle şehrin gençleri ve öğrenciler takılıyor. Bize ise, fado müziği çalan restorantları tavsiye ettiler, ancak akşam saatlerine kadar kalamadığımız için gidemedik.

Rua Augusta

Rua Augusta



Rua Augusta caddesi, Alfama’da Tejo nehrine doğru çıkarken yürüme mesafesinde yer alıyor. Cadde restorantlar ve çeşit çeşit dükkanlarla dolu. (Portekiz alışveriş açısından da, diğer Avrupa ülkelerine göre uygun. :))



Sintra Kasabası

Pena Sarayı yolu

Lizbon’da en sevdiğimiz gezi alanı kuşkusuz Sintra oldu. Lizbon merkeze 30-35 km uzaklıkta olduğu için genellikle turistler, trenle gitmeyi tercih ediyorlar. Bizim kaldığımız Estoril bölgesine ise 10km uzaklıkta olduğu için biz uber kullandık. Bu kasabaya sabah erkenden gidip tüm günü burada geçirmenizi öneririm.

Pena Sarayı – Yemek Odası

Yemyeşil bir tepeye kurulu Pena Sarayı Lizbon’da en çok ilgimizi çeken tarihi mekan oldu. Sarayın her odası kraliyet ailesi tarafından kullanılan eşyalarla dolu. Özellikle yemek odasında kurulu olan sofra kraliyet ihtişamını yansıtıyor. Saray tepede yer aldığından buraya servisle ya da yürüyerek çıkabiliyorsunuz. Biz parkın da tadını çıkarmak için yürümeyi tercih ettik.

Regaleria Sarayı – Yeraltı Kanalları

Sintra’daki bir başka saray olan Regaleria Sarayı (Quinta da Regaleria), hem gotik ve hem de rönesans mimarisinin izlerini taşıyor. Mimarisiyle kendine hayran bırakan sarayın, içi kadar dışarısı da gezilesi. Parklarda birbiri ile bağlantılı yer altı kanallarını ve kuyuyu gezmeyi de ihmal etmeyin.

Sintra’da bir de yazlık saray var; Monserrate Sarayı. Burası da arap ve gotik mimarinin sentezini sergiliyor.

Mağribi Kalesi’nden Pena Sarayı manzarası



Yine Sintra’da, Sintra Ulusal Sarayı yer alıyor. Pena ve Regaleria’ya göre biraz sönük kalsa da gezilmeye değer çok sayıda odası var. Bu saray da gotik ve islam mimarisinin izlerini birlikte taşıyor.

Bu kadar saray olur da kale olmaz mı 🙂 Mağribi Kalesi oldukça büyük ve surlara dik merdivenlerden tırmanıyorsunuz. Ama tepeye ulaştığınızdaki panoromik manzara ve Pena Sarayının karşıdan görüntüsü yorulmaya değer.

Cascais

Cascais Marina

Bu kasaba bize Alaçatı’yı hatırlattı. Hem güzel plajlarda okyanus ve güneşin tadını çıkarabiliyorsunuz, hem de çarşısındaki butiklerden alışveriş yapabiliyor ya da restorantların keyfini sürebiliyorsunuz.

Cascais’de aynı zamanda güzel bir yat limanı var. Cascais Marina‘nın içerisinde farklı mutfak alternatifleri sunan şık restourantlar mevcut.

Cascais ve Estoril’le ilgili bilinmesi gereken en önemli şeylerden biri ise; gece gündüz arası sıcaklık farkı. Gündüzleri yakıcı Ağustos sıcağı varken, geceleri ceket ısınmaya yetmiyordu.

YEME-İÇME ÖNERİLERİ

Portekizlilerin kahvaltı kültürleri ispanyollara yakın ve hatta daha zengin. Bu yüzden sabahları hiç zorluk çekmedik. Otellerin açık büfeleri oldukça yeterli.

Intercontinental Hotel Estoril

Portekiz denildiğinde akla deniz ürünleri ve şarap gelmeli. Hem kabuklu deniz mahsüllerinde, hem de balıklarda son derece başarılılar. Zeytinyağları da ayrı bir tat veriyor. Yeme-içme konusunda fiyatlar içinse, İspanya’dan pahalı, Fransa’dan uygun diyebilirim.

Biz yemeklerimizi genellikle, gezdiğimiz yerlerdeki beğendiğimiz restorantlara spontane oturarak yedik. Rezervasyon sıkıntısı hiç yaşamadık.

Biz, bir akşam yemeği için Cascais Marina‘yı, başka bir akşam yemeği için ise Intercontinental Hotel Estoril‘in terasını tercih ettik. Her ikisinde de okyanus manzarasında enfes deniz mahsüllerinin tadını çıkardık. Intercontinental Hotel Estoril’in coctail menüsü de ayrıca tavsiye ederim.

Şarabı ile meşhur Porto’ya gitmek nasip olmasa da, Lizbon’da da iyi şarapları bulmak mümkün. 🙂

Belém tatlısı dışında, özellikle Lizbon’a ait bir tatla karşılamadık. Genellikle Dünya mutfağından yemekler var.